İhtiyarın biri doktora,
''Aklım dağınık, düşüncelerim perişan'' diye şikâyette bulundu. Doktor,
''Aklının dağınıklığı, perişanlığın ihtiyarlıktandır'' dedi.
Hasta ihtiyar,
''Sırtım da şiddetli ağrıyor'' diye sızlandı. Doktor,
''İhtiyarlık vücudunu zayıflatmış'' dedi. Hasta ihtiyar,
''Ne yersem yiyeyim dokunuyor, hazmetmekte zorlanıyorum'' diye
şikâyete devam etti. Doktor,
''Midenin görevini yapmaması da ihtiyarlıktandır'' dedi. Hasta ihtiyar,
''Nefes alırken zorlanıyorum, nefes darlığı çekiyorum'' deyince. Doktor,
''Doğrudur. İnsan ihtiyarlayınca her türlü hastalık başına
gelir. Nefesinin darlanması da yaşlılıktandır'' dedi. İhtiyar
hasta bunun üzerine sinirlenerek söylenmeye başladı:
''Ey ahmak! Bütün söyleyeceğin bu mu? Derdi veren Allah'ın,
dermanı da verdiğini duymadın mı? Senin aklın gibi, doktorluk
bilgin de az. İhtiyarlık deyip tutturdun gidiyorsun. Doktor
olurken, sen sadece bu sözü mü öğrendin?''
Doktor gülerek cevap verdi:
''Ey altmış yaşını aşmış dostum! Bu kızgınlığın, öfken de
ihtiyarlıktandır.''
***
Mevlânâ bu hikâyenin devamındaki beyitlerde ilâhî aşkı elde
edenlerin, yaşlılığının başka türlü olduğunu beyan ediyor.
Allah aşkıyla sarhoş olan kişi, görünüşte ihtiyardır. İç
dünyasında ise bir çocuk gibi tertemiz mânevî yaşayış vardır.
Böyle velîlerin rızası cenneti, incinmesi cehennemi getirir.